Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Siyasi Tarih 1

II.DÜNYA  SAVAŞI
        3 Eylül 1939’da İngiltere ve Fransa’nın Polonya’yı işgal eden Almanya’ya savaş ilan etmesiyle başladı. Almanya, İtalya ve Japonya’nın oluşturduğu Mihver Devletleri ile
Fransa, İngiltere, ABD ve SSCB’nin oluşturduğu Müttefikler
 dünyanın hemen her bölgesinde savaştı. 2. Dünya Savaşı topyekûn bir savaştı, yani savaşa giren bütün ülkelerin tüm kaynakları ve insan gücü savaş için kullanıldı. Askerlerin yanı sıra milyonlarca sivil insan öldürüldü. Savaş Portekiz, İspanya, İsveç, İsviçre dışında bütün Avrupa’ya yayıldı. ABD, deniz filosunun Japon uçaklarına bombalanması üzerine Aralık 1941’de savaşa katıldı. 2. Dünya Savaşı Eylül 1945’te bitti. Bu savaşın sonuçlarından dünyanın pek az bölgesi kendisini kurtarabildi. Almanya’da Adolf Hitler’in diktatörlüğü, büyük can kayıpları ve büyük acılar pahasına yıkılabildi. Savaşın sonunda, SSCB ve bazı Doğu Avrupa ülkeleri yeni topraklar kazanırken, Japon ve İtalyan imparatorlukları yıkıldı.
  SAVAŞIN SEBEPLER:
    1-I.Dünya Savaşı sonrası yenilen devletlere sınırlama getirilmiş.Buda Almanya’nın hoşnutsuzluğuna sebep olması: Almanlar 1919’da imzalanan Versay Antlaşması’nın haksız maddeler içerdiğini ve yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorlardı. 1920’lerde büyük ekonomik güçlüklerle karşı karşıya kalan Almanya’da 1933’te Adolf Hitler önderliğindeki Naziler iktidara geldi. Hitler, bir yandan Versay Antlaşması’nın geçersiz sayılmasına çalışırken, öte yandan da silahlı kuvvetlerini yeniden toparladı.
   2-Çizilen sınırlar milliyetçilik esasına uygun olmadığından etnik çatışmalar ve sınır sorunları ortaya çıkmasına sebep olması
   3-İtalya’nın savaşı kazandığı halde isteklerine ulaşamaması ,İtilaf Devletleri tarafından ikinci sınıf gözüyle bakılması sonucunda İtalya’nın saldırgan bir politika izlemesi
   4-İmparatorluk kurmak isteyen japonya’nın Asya’dan Avrupa Devletlerini çıkarmak istemesi
   5_I.Dünya savaşı ‘nın devletler arasındaki dengeleri alt üst etmesi savaştan sonra huzursuzluğun artması ve dünya barışını korumak amacıyla kurulan milletleri Cemiyeti’nin İngiltere’nin güdümünden çıkamaması sonucunda ;
  a)1931’de Japonya’nın protestolara aldırmayarak Cin’in Mançurya bölgesini ele geçirmesi ve  1930’lar boyunca gücünü  iyice arttırması
  b)1935’te faşist Benito Mussolini yönetimindeki İtalyanlar, Etiyopya’yı işgal etmesi
  c)Hitlerin, 1936 Mart’ında Almanya’nın Ren Irmağı’nın batısında kalan topraklarına askeri birliklerini göndermesi. Oysa ki 1925’te Almanya ile Milletler Cemiyeti arasında yapılan antlaşmaya göre bu bölgede hiçbir devlet asker bulunduramayacaktı. Milletler Cemiyeti bu konuda da protestolar dışında yaptırım uygulamadı.
  6- Ardından İtalya ve Almanya, İspanya’daki iç savaşta cumhuriyetçi yönetime karşı faşist General Francisco Franco’nun saflarında savaşmak üzere asker gönderek  yeni silah ve uçaklarını da denemeleri
  7-Yeni toprak kazanımları ve dünya egemenliği için Almanya, İtalya ve Japonya, Berlin-Roma-Tokyo Mihveri diye adlandırılan bir ittifak kurmaları. Bu yüzden bu ülkeler Mihver Devleri adıyla anıldı.
           


   Almanya: Öncelikle Orta Avrupa, ardından Doğu ve Batı Avrupa'yı Almanya topraklarına katmak amacındadır. İkincil planı ise Asya'ya özellikle Rusya ve Yakın Doğu'daki stratejik noktaları ele geçirmektir.
Almanya’nın Dışa Yönelik Politikası : Versailles Andlaşması'na karşı savaş, Milletler Cemiyetinde
eşit haklar elde etmek,Kendine  Müttefikler sağlamak. Alman Silahlı Kuvvetlerinin kurularak politik gücün yeniden elde edilmesi ,Genel askerlik yükümlülüğü yeniden konulması,.Doğuda yeni yaşam alanının ele geçirilmesi ve buranın acımasızca Germenleştirilmesi...".dir.
Japonya: Birinci Dünya Savaşı sonunda Almanya'nın Uzak Doğu sömürgeleri Japonya'ya verilmişti. Üstelik Çin'in bir bölümü de Japon hakimiyetindeydi. Ancak bu kadar sömürge bile hızla sanayileşen ve büyüyen Japon ekonomisini doyuramıyordu. Ekonomik çıkarlar için ABD ile yakınlaşan Japonya, savaşın patlak vermesi ile Almanya'ya yakınlaşmıştır. Pearl Harbor saldırısı ile kesin olarak savaşa girmiştir.
ABD: Savaşın başında tarafsız kalan ABD sonraları Fransa ve İngiltere'ye silah yardımı yapmıştır. Almanya'nın kışkırtmaları sonucunda Japonya tarafından Pearl Harbor'da saldırıya uğramış ve kesin olarak savaşa girmiştir. ABD'nin savaşa gimesi ile savaşın seyri değişmiş, Almanya genişleme politikası yerine var olan sınırlarını koruma politikasını uygulamıştır.
SSCB: Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra batı yerine Orta Asya'ya yönelik politikalar izlemiştir. Zengin petrol rezervleri sayesinde savaşta lojistik ve teknoloji alanlarında en güçlü devletlerden biri olmuştur. Almanya ile saldırmazlık anlaşması yapmasına rağmen Alman istilasına uğramıştır.
İngiltere: Hitler tarafından Avrupa'daki tek rakip olarak görülen İngiltere, Almanya'nın Avrupa'nın tamamına yayılmasını önlemiştir. ABD tarafından sürekli mühimmatla destklenen İngiltere ABD'nin savaşa girmesine kadar özellikle Kraliyet Hava Kuvvetleri ile ön plana çıkmış, Orta Avrupa'da kesin bir hava hakimiyeti sağlamıştır. ABD'nin savaşa girmesiyle birlikte kara kuvvetleriyle ön plana çıkan İngiltere, İkinci Dünya Savaşının en büyük aktörü olmuştur.
İtalya: Birinci Dünya Savaşı'ndan istediğini alamayan İtalya dar bir sömürge alanıyla sanayisini beslemeye çalışıyordu. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı'nda itilaf devletleri ile görüş ayrılığına düşen İtalya, Mussolini'nin faşist politikaları sebebiyle Avrupa'da sorun teşkil ediyordu. İtalya'nın eski Roma İmparatorluğu gibi güçlü bir devlet olmasını isteyen Mussolini, Almanya ile yakınlaşarak Mihver devletler bloğunda savaşa girmiştir. İtalya; Kuzey Afrika ve Balkanlar'da ilerlemiştir.  Aşırı ulusçuluğu esas alan Faşist yönetim, kısa süre sonra demokrasiyi kaldırdı. Ülkedeki diğer ırklardan olanları zorla İtalyanlaştırmaya çalıştı. Dış politikada ise, Akdeniz çevresinde sömürge kurmaya, yani emperyalizme yöneldi. Mussolini, Akdeniz'e "Bizim Deniz" (mare nostrum) diyordu ve Roma İmparatorluğu'nu yeniden meydana getirmek istiyordu.

Avrupa'da ve Uzakdoğu'da Meydana Gelen Gelişmeler; Berlin-Roma-Tokyo Mihveri'nin Kurulması
  1- Almanya'nın gittikçe güçlenmesi, İngiltere ve Fransa'yı savunma güçlerini artırmak için bazı önlemler almaya da yöneltti. Bunu fırsat olarak gören Almanya, 16 Mart 1935'te, Versailles Andlaşması'nın silahlanmasını kısıtlayan maddesini tanımadığını ilan etti. Bundan sonra da askeri gücünü artırmayı hızlandırdı.
 2-Bu şekilde Almanya'nın, Versailles Andlaşması'nın en önemli maddelerini tek taraflı olarak kaldırması, diğer devletleri endişeye düşürdü. Fransa, Almanya'ya karşı ortak bir cephe oluşturmaya çalıştı. Fakat bir sonuç ala¬madı. Buna karşılık İngiltere, denizlerde İngiliz-Alman silahlanma yarışının yeniden başlamasından ve Almanya'nın denizlerde güçlenmesinden kuşkuya düştüğünden, bu devletin deniz gücünü sınırlamak üzere onunla görüşmelere girişmek ve anlaşmak istedi. Bunun sonucunda da, İngiltere ile Almanya arasında 18 Haziran 1935'te bu konuda bir sözleşme yapıldı. Bununla; Almanya, İngiltere'nin deniz gücünün yüzde otuz beşinden fazlasına sahip olmamayı; İngiltere de, Almanya'nın denizaltı yapmasını kabul etti. Böylece İngiltere, Almanya'nın silahlanmasını kabul etmiş oldu. Bu ise Versailles Andlaşması'na aykırıydı ve İngiltere'nin kurmuş olduğu düzenin yıkılması demekti. Bundan sonra da İngiltere, Almanya'ya karşı yatıştırma politikası gütmeye başladı. Bunun bir nedeni de; Fransa'nın, Rusya ve İtalya ile yaptığı anlaşmalarla, Avrupa'da üstünlük kurabileceği düşüncesiydi. Bu ise İngiltere' nin Avrupa dengesi politikasına aykırı düşmekteydi. Onun için 1935 Fransız-Rus ittifakına katılmadı.
 3-İngiltere ile Fransa'nın birbiriyle bu şekilde ayrıldığı sıralarda, Alman-İtalyan yakınlaşması başladı. 1936 yılında karşılıklı ziyaretlerle bu yakınlık iyice güçlendi. Bu da; Almanya, İtalya ve Avusturya blokunu, yani Birinci Dünya Savaşı öncesindeki Üçlü İttifakı yeniden ortaya çıkarmaya başladı. Bunda ise, İtalya'nın Ekim 1935'te Habeşistan'a saldırması ve bu ülkeyi işgal etmesi önemli rol oynadı.
 4- İtalya'nın Habeşistan'a yerleşmesi, her şeyden önce İngiltere'yi rahatsız etti. Çünkü İtalya, bu davranışıyla, Nil Nehri'nin kaynaklarını kontrolü altına aldı ve Mısır'ı tehdit etmeye başladı. Akdeniz'de bir deniz gücü olduğunu gösterdi. Bunlar da Mısır'da ve Akdeniz'de üstünlüğü elinde bulunduran İngiltere'nin işine gelmedi. Ayrıca İtalya, Kızıldeniz'in ağzına yerleşmekle, Süveyş Kanalı üzerinde ve Hint Okyanusu'nda etkili hale geldi. Bunlarla beraber İngiltere, diğer devletlerin etkisiyle, İtalya'ya karşı bir harekete geçemedi. Buna karşılık; Yugoslavya, Yunanistan ve Türkiye ile karşılıklı garantiye dayanan anlaşmalar yaptı, 1936'da Mısır'a tam bağımsızlık verdi.
  5- İngiltere ve İtalya'nın arasının bu şekilde açıldığı sırada, Almanya da, Versailles Andlaşması ile askersiz hale getirilmiş bulunan Ren boylarına, 7 Mart 1936'da asker göndermeye başladı. Almanların bu hareketine karşı Fransa, Ren'e asker gönderme kararında olduğunu bildirdi. Bu da iki devlet arasındaki ilişkileri daha da gerginleştirdi. Fakat Fransa, diğer devletlerden destek göremeyince fiili bir harekete geçmedi ve bu oldubittiyi kabul etti.
  6-Bu tarihlerde Batı'da bu gelişmeler olurken, Sovyet Rusya da, 1935 Fransız ittifakından sonra, Alman tehlikesine karşı silahlanmasını hızlandırmıştı. Buna karşılık Almanya da, bir taraftan Sovyet Rusya'ya ve komünizme karşı kesin şekilde vaziyet alırken, diğer taraftan Japonya'ya yaklaşmaya başlamıştı.
  7- Japonya'nın ise, önce 1931'de Mançurya'yı işgal etmesi, sonra 1937'de Çin'e yeniden savaş açması, Avnipa'daki bunalıma bir de, Uzakdoğu bunalımını kattı. Japon-Çin sorunu Milletler Cemiyeti'nde ele alındı. Ancak Japonya'ya karşı bir harekette bulunulamadı. Uzakdoğu'daki statükonun bozulması, öncelikle Amerika Birleşik Devletleri'ni ilgilendiriyordu. Bu devlet, Japonya'nın girişimlerine karşıydı ve Çin'i destekliyordu. Diğer taraftan Sovyet   Rusya da, Japonya'nın güçlenmesinden ve yayılmasından endişe duyuyordu. Ayrıca Çin komünistlerini destekliyordu. Bu nedenlerle de Japonya, Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği'nin baskısını duyuyordu.
 8-Böylece Almanya, Fransa ile Sovyet Rusya'nın arasında kalırken; Japonya da, Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyet Rusya'nın arasında kalmış bulunuyordu. Bu bakımdan Almanya ile Japonya, yani statükoya karşı olan devletler, ortak tehlike olarak gördükleri Sovyet Rusya'ya karşı birleştiler. Bunun sonucunda iki devlet arasında Berlin'de 25 Kasım 1936'da Anti-Komintern Paktı yapıldı. Bu paktın yapılış nedenleri ve amaçları andlaşma metninin giriş bölümünde şöyle belirtilmiştir:
   "Almanya ve Japonya, komintern denilen Komünist Enternasyonali 'nin hedefinin mevcut bütün vasıtalardan yararlanarak devletlerin parçalanması ve boyun eğdirilmesi olduğunu bilerek; Komünist Enternasyonali'nin devletlerin iç işlerine karışmalarına seyirci kalmanın yalnız onların iç barış ve düzenini tehlikeye sokmakla kalmayarak, dünya barışını da tamamen tehdit ettiği kanaatinde olarak; komünist bozgunculuğuna karşı ortak savunma için birlikte çalışma isteği ile... anlaşmaya varmışlardır."
  Andlaşmanın maddeleri ise şunlardı:
"Madde - I Yüksek âkit devletler, Komünist Enternasyonali'nin faaliyetleri hakkında birbirini aydınlatmak, gerekli olan savunma önlemlerini saptamak ve bu önlemleri işbirliği yaparak uygulamak konusunda anlaşmışlardır.
Madde - 2 Yüksek âkit devletler, Komünist Enternasyonali'nin bozguncu faaliyeti ile tehdit edilen üçüncü devleti bu anlaşmanın ruhuna uygun savunma önlemlerini benimsemeye veya bu anlaşmaya katılmaya davet edeceklerdir.
Madde - 3 Anlaşma imzalandığı gün yürürlüğe girecek ve beş yıl süreyle geçerli olacaktır..."14.
Görüldüğü gibi bu andlaşma ile, Almanya ve Japonya arasında siyasi rejim esasına dayalı bir ittifak yapılmış ve bununla "Berlin-Tokyo Mihveri (Ekseni)" kurulmuştur.
 9-Bundan sonra İtalya, 5 Kasım 1937'de, Roma'da imzalanan bir anlaşmayla Anti-Komintern Paktı'na katıldı. Böylece 1936'da ortaya çıkmış bulu¬nan Berlin-Roma Mihveri'nden sonra, "Berlin-Roma-Tokyo Mihveri" meydana gelmiş oldu.
  10- Batı'da ve Doğu'da ortaya çıkan bu gelişmeler, 1937 yılı sonlarına doğru, artık Paris Barış Konferansı'nda kurulan kollektif barış sisteminin yıkılmakta olduğunu göstermeye başlamıştı. Bunun üzerine Berlin-Roma Mih¬verine karşı, Paris-Londra yakınlaşması gelişti. Küçük devletler durumlarını yeniden değerlendirmek gereğini duydular. Devletler arasında eski bağlar çözülmeye, yeni bağlar kurulmaya başlandı. Böylece uluslararası ilişkiler yeni bir dönüm noktasına geldi.
1938 yılı ise, devletlerarası görüşme ve anlaşma yılı oldu. Yine aynı yıl içinde, Avrupa'da silahlı savaş olmadan, geniş siyasi harita değişiklikleri oldu ve silahlı savaşın yakın nedenleri meydana geldi. Bu yılın ilk ve önemli diplomatik olayı da, Avusturya'nın Almanya ile birleşmesiydi.

ALMAN-SOVYET PAKTI

 1-  Almanya, bir süreden beri Avusturya'yı ilhak etmek istiyordu. Hitler, bunu önce Avusturya Nazileri aracılığıyla gerçekleştirmek istemiş, bunda başarı sağlayamayınca da baskı yoluna sapmıştı. Sonuçta da, 11 Mart 1938'de, Alman orduları Avusturya'ya girerek ülkeyi işgale başladı ve ertesi günü Viyana'ya girdi. 13 Mart 1938 günü de Almanya ile Avusturya'nın birleştiği açıklandı. Böylece Almanya, Versailles ve St. Germain Andlaşmaları ile üye devletlerin bağımsızlıklarını ve toprak bütünlüklerini garanti eden Milletler Cemiyeti Yasası'nın ilgili hükümlerini, ortadan kaldırmış oldu.

        Bu şekilde Avusturya, Almanya'nın bir parçası haline geldi. Buna karşı, diğer büyük Avrupa devletleri hiçbir girişimde bulunmadılar. Bu birleşmenin sonucunda ise, Avrupa güçler dengesi Almanya lehine oldukça bozuldu. Avrupa'nın siyasi haritası, 1919'dan beri ilk defa olarak kuvvet yoluyla, fakat bir savaşa neden olmadan ve kan akıtılmadan değiştirildi.

        Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Avrupa'da meydana gelen bu ilk büyük değişiklik; Almanya'yı, bazı devletlerle komşu haline getirdi, bazı devletlerle olan sınırlarını da uzattı. Nitekim Almanya, Avusturya ile birleşmesi sonucunda, Macaristan, Yugoslavya ve İtalya ile doğrudan doğruya komşu oldu. Çekoslovakya ise yarı yarıya Almanya tarafından kuşatılmış duruma girdi.
      Avrupa kıtasındaki bu diplomatik ve coğrafi değişiklik, Almanya'yı aynı zamanda Orta Avrupa'da da etkili hale getirdi. Nitekim Almanya, bundan sonra Çekoslovakya üzerine daha çok eğilmeye başladı.
  2-  Çekoslovakya, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan devletlerdendi ve Südetler bölgesinde 3.5 milyon kadar Alman vardı. Bunlar daha ilk anlardan itibaren Çekoslovaklarla çatışmaya girmişlerdi. Almanya'da Nazizmin gelişmesiyle de örgütlenmeye başlamışlardı. Südet Almanları, Avusturya ile Almanya'nın birleşmesinden sonra ise, daha da güçlendiler. Nisan 1938'de, kendilerinin hukuki kişiliklerinin tanınmasını, oturdukları bölgelerin sınırlarının çizilmesini ve özerklik verilmesini istediler. Prag Hükümeti, ülkenin parçalanmasına yol açacak bu istekleri kabul etmeye yanaşmadı.
  3-  Almanya, bütün gücüyle Südet Almanlarını destekliyordu. Çekoslovakya da çıkarlarını, özellikle Fransa ve Rusya'ya güvenerek savunabileceğini sanıyordu. Bu nedenle bu anlaşmazlık, iç politika alanından devletlerarası alana kaymış bulunuyordu. Böylece Südet Almanları konusu, bir Avrupa sorunu haline geldi.
       Çekoslovakya'nın, Südet Alınanlarının isteklerini kabul etmeye yanaşmaması üzerine, Almanya ile olan ilişkileri gerginleşti. Almanya, Çekoslovakya sınırına asker yığmaya başladı. Bu da Avrupa'daki gerginliği daha da çoğalttı ve İngiltere, Fransa, Rusya'yı harekete geçirdi.
  4-  Fransa 1924'te, Sovyet Rusya da 1935'te Çekoslovakya ile birer ittifak yapmışlardı. Fransa, bu ittifak gereğince yardıma geçmek için, İngiltere'nin de harekete geçmesini istiyordu. Fakat İngiltere, böyle bir yardıma hemen kalkışmak istemeyince, o da İngiltere'yi izledi. Sovyet Rusya da, yardım için Polonya ve Romanya'dan geçiş istedi. Bu iki devlet bunu kabul etmediler. Böylece üç devlet, Çekoslovakya'ya fiili bir yardım yapamadılar. Bunun üzerine, İngiltere'nin girişimi ile sorunun barışçı yolla çözümlenmesine çalışılındı.İngiltere Başbakanı Chamberlain, 15 Eylül 1938'de, Almanya'ya giderek  Hitler ile görüştü. Hitler, Südet Almanları üzerindeki isteklerinden vazgeçemeyeceğini ve gerektiğinde savaşı göze aldığını bildirdi. Bunun üzerine Chamberlain, Berlin ile Prag arasında arabuluculuk yapmayı kabul etti. Londra'ya dönüşünden sonra da, İngiltere'ye gelen Fransız Başbakanı ve Dışişleri Bakanı ile görüştü. Bu iki devlet, Südet bölgesinin Almanya'ya terkini kabul ettiler ve 19 Eylül'de bu kararlarını Çekoslovakya'ya bildirdiler. Bunun kabul edilmemesi halinde de Çekoslovakya'yı artık desteklemeyeceklerini bildirdiler. Bunun üzerine Çekoslovakya Hükümeti, bu öneriyi kabul etmek zorunda kaldı.
5-   Ancak bu defa, Almanya isteklerinin kapsamını genişletti ve Çekoslovakya'dan, Macaristan ve Polonya'nın yaptığı istekleri de desteklemeye başladı. Bu durum karşısında Çekoslovakya genel seferberlik ilan etti. İngiltere ve Fransa savaş hazırlıklarına başladı. İtalya, Almanya'yı destekledi¬ğini açıkladı. Sovyet Rusya da Çekoslovakya'ya yardım edeceğini bildirdi. Almanya 23 Eylül'de Südet bölgesinin kendisine teslim edilmesini istedi. Böylece Avrupa genel bir savaşla karşı karşıya geldi.
  6-  Bununla beraber İngiltere ve Fransa, sorunun görüşme yoluyla çözümlenebileceği görüşünü korumaktaydılar. Bunun için de Mussolini'den arabuluculuk yapmasını istediler. Nitekim bu girişimin sonucunda; Almanya, İtalya, Fransa ve İngiltere arasında, 29 Eylül 1938'de Münih Konferansı toplandı. 30 Eylül'de sona eren bu konferansta, Südet bölgesinin Almanya'ya verilmesine, Çekoslovakya'nın yeni sınırlarının saptanması için bir uluslararası komisyonun kurulmasına, buna karşılık yeni Çekoslovakya sınırı için İngiltere ve Fransa tarafından garanti verilmesine karar verildi. Ayrıca, Çekoslovakya'daki Polonyalı ve Macar azınlıkları sorunu çözümlenince, Almanya ve İtalya da Çekoslovakya'ya yeni sınırları için garanti verecekti16.
 7-     Bu suretle Münih Konferansı ile, Çekoslovakya sorunu çözümlenmiş ve dört büyük devlet arasında bir anlaşmanın temeli atılmış gibi göründü. Bu da, Avrupa'da barışın süreceği şeklinde yorumlandı.Ancak bu ümit dönemi fazla sürmedi. 2 Ekim 1938'de, Polonya, Çekoslovakya'nın bir bölümünü işgal etti. Almanya ve İtalya'nın aracılığıyla 2 Kasım 1938'de Çekoslovakya ve Macaristan arasında yapılan bir anlaşmayla Çekoslavakya, bir kısım toprağını da Macaristan'a verdi. Böylece, Münih Konferansı'nın üzerinden iki ay geçmeden, bu devlet parçalanmış oldu. Bu duruma da İngiltere ve Fransa seyirci kaldılar. Bu ise, Almanya ile İtalya'nın, yayılma ve genişleme emellerini gerçekleştirmek için çalışmalarına hız vermelerine neden oldu. Diğer taraftan Sovyet Rusya, Çekoslovakya sorununda, İngiltere ve Fransa'nın tutumundan ve kendisinin Münih Konferansı'na çağırılmamasından dolayı, bu devletlerle olan ilişkilerinde değişiklik yapmaya başladı.
  8-   Bu arada Almanya İngiltere'den sömürge, İtalya da Fransa'dan Nice, Savoie ve Tunus'u istemeye, Korsika üzerinde hak iddia etmeye başladı. Böylece Almanya ile İngiltere, Fransa ile İtalya daha çok karşı karşıya gel¬diler. Bozulan ilişkiler sonucunda İtalya ve Fransa arasında 1935'te yapılmış olan anlaşma, 22 Aralık 1938'de, karşılıklı olarak feshedildi. Diğer yandan Almanya'nın tutum ve davranışları, Amerika Birleşik Devletleri'ni Avrupa'ya doğru yaklaştırmaya başladı. İngiltere ve Fransa, bundan da yararlanarak, Almanya ile İtalya'ya karşı daha sert bir tutum içine girdiler. Bunlara karşılık Almanya, 15 Mart 1939'da Çekoslovakya'yı işgal etti. Bu da iki taraf arasındaki ilişkileri daha da gerginleştirdi.
  9- Almanya, Südetleri almakla, "Hayat Alanı" politikasını gerçekleştirme yoluna girmişti. Halbuki Çekoslovakya'nın bütünü Alman değildi. Bu da, Hitler tarafından izlenen yayılma alanı politikasının sınırsız olduğunu gösterdi. Bu nedenle Batılı devletler, Almanya'ya karşı daha kesin durum aldılar. İngiltere, Fransa ve Sovyet Rusya, 19 Mart 1939'da Berlin'e bir nota göndererek Çekoslovakya'nın işgalini protesto ettiler. Almanya, buna aldırmayarak, bu defa, 23 Mart 1939'da Litvanya'dan Memel'i aldı ve işgal etti. Bundan sonra da gözünü Polonya'ya dikti ve Ondan Danzig'i istemeye başladı. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa, 31 Mart 1939'da Polonya'ya bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü tehlikeye girerse yardım edeceklerine dair garanti verdiler.
10-Diğer yandan İtalya, bu sıralarda Dalmaçya kıyılarına göz dikmiş, Arnavutluk'u almak istiyordu. Almanya, İtalya'yı daha çok kendi yanına çekebilmek için, bunu olumlu karşıladı. İtalya da çok geçmeden 7 Nisan 1939'da Arnavut-luk'u işgale başladı. Bu ise, Balkanlar'da ve Doğu Akdeniz'de İtalyan tehlikesinin daha açık olarak belirmesine ve yeni gelişmelere neden oldu.
11-  Balkanlar'da ortaya çıkan yeni durum karşısında İngiltere ve Fransa, 13 Nisan 1939'da Yunanistan ile Romanya'ya garanti verdiler. İngiltere, bunu yeterli saymayan Türkiye ile de 12 Mayıs 1939'da karşılıklı yardımı öngören bir yardım deklarasyonu imzaladı.
 12- Batılıların bu girişim ve davranışlarına karşı, Almanya ve İtalya arasında da, 22 Mayıs 1939'da, karşılıklı yardımı öngören bir dostluk ve ittifak anlaşması imzalandı.Böylece, bir yanda Almanya, İtalya ve müttefiklerinden, diğer yanda İngiltere, Fransa ve müttefiklerinden meydana gelen başlıca iki blok oluşmuş ve bunlar karşı karşıya gelmiş oldular.
Bu tarihlerde İngiltere ve Fransa, Sovyet Rusya'nın da katılması ile bir ittifak cephesi kurmak istiyorlardı. Ancak aralarındaki görüş farkları bunun gerçekleşmesine meydan vermedi. Bu konuda üç devlet arasında görüşmeler sürerken de, 23 Ağustos 1939'da, Almanya ile Sovyet Rusya arasında bir
       "Saldırmazlık Paktı"nın yapıldığı açıklandı.
Bu Pakt'a göre:
1-Almanya ve Rusya, tek olarak veya diğer devletlerle ortaklaşa birbirlerine karşı her türlü saldırgan hareketten kaçınacaklardı.
2-Taraflardan birisi üçüncü bir devletin saldırısına uğrarsa, diğer taraf hiçbir şekilde bu üçüncü devleti desteklemeyecekti.
3-Taraflar, ortak çıkarlarına değinen konular hakkında karşılıklı bilgi edinmek üzere, sürekli olarak birbirleriyle temas halinde kalacaklardı.
4-Taraflardan hiçbiri doğrudan ya da dolaylı olarak diğer taraf aleyhine yönelik bir devlet gruplaşmasına katılmayacaktı.
5-Andlaşmanın süresi on yıl olacaktı.
         Almanya, bu suretle Rusya'nın tarafsızlığını da sağladıktan sonra, Polonya üzerindeki baskısını çoğaltmaya başladı. 29-30 Ağustos 1939 gecesi, Polonya'dan Danzig serbest şehrinin kendisine geri verilmesini, Koridor bölgesi için plebisit yapılmasını, seferberliğin kaldırılmasını ve bu konulan görüşmek üzere bir Polonya temsilcisinin 30 Ağustos günü Berlin'de bulundurulmasını istedi.
   13-Polonya, geleceğini Berlin'de yapılacak görüşmelere bağlayan bu ağır istekleri, prensip olarak kabul etti ve Berlin'deki büyükelçisini bu işle görevlendirdi. Ne var ki Polonya büyükelçisi, Alman yetkilileri ile ancak 31 Ağustos 1939 akşamı temas kurabildi.Almanya bu durumu, Polonya'nın istenen temsilciyi göndermemesi şeklinde yorumlayarak, Polonya tarafından isteklerinin reddedildiğini açıkladı. Ertesi günü, 1 Eylül 1939'da, Alman birlikleri savaş ilan edilmeksizin Polonya sınırlarını aşarak bu topraklan işgale başladı.
       Almanya'nın bu girişimi karşısında İngiltere ve Fransa, Almanya'dan askeri harekâtını durdurmasını, birliklerini Polonya'dan geri çekmesini istediler. Fakat bir cevap alamadılar. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa, 3 Eylül 1939'da Almanya'ya savaş ilan ettiler. Böylece de İkinci Dünya Savaşı başlamış oldu.

Avrupa'da ve Uzakdoğu'da Meydana Gelen Gelişmelerin Sonucunda:
*1937’de Japonya, Çin’e karşı topyekûn bir savaş başlattı.
 *Bir yıl sonra Almanya, Avusturya’yı işgal etti; ardından da Çekoslovakya’da Alman asıllıların çoğunlukta olduğu Südet bölgesi üzerinde hakkı olduğunu ileri sürdü.
 *İngiltere ve Fransa, Çekoslovakya’yı Hitler’in bu isteğine boyun eğmesinin yararlı olacağına inandırdı ve Eylül 1938’de yapılan Münih Antlaşması’yla bölge Almanya’ya bırakıldı.
 *6 ay sonra Hitler başkent Prag’ı bombalayacağını söyleyerek gözdağı verince Çekoslovakya Almanya’nın boyunduruğuna girdi.
*Almanya’nın sonraki kurbanı 1. Dünya Savaşı’nın ardından bağımsız bir devlet olarak yeniden kurulan Polonya’ydı. İngiltere ve Fransa bu kez Alman saldırısına karşı Polonyalılara yardım edecekleri konusunda kesin güvence verdiler. Almanya, Polonya’ya saldırınca da 2. Dünya Savaşı başlamış oldu.
ETKİNLİK ÇALIŞMASI
YATIŞTIRMA POLİTİKASI
Yatıştırma politikası, İkinci Dünya Savaşı'na giden dönemde İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain'le özdeşleşen politikaya verilen isimdir. Appeasement politikası olarak da adlandırılır.
Chamberlain Hitler'in esas ilgi alanının doğuda olduğuna inandığı için Komünist SSCB'ye karşı kendileriye ittifaka gireceğini, hatta bir Hitler'i Sovyet topraklarına yöneltebileceğini umut etmiş, Çekoslovak toprağı olan Südetlerin Almanya'ya verilmesinden sonra daha önce Bismarck'ın yaptığı gibi Hitler'in de artık kazandıklarını elinde tutmaya çalışacağını ummuştu. Fakat, Bismarck'dan çok Napoleon'a benzeyen Hitler, durmak bir yana taleplerinde daha da fütursuzlaştı.
29 Eylül 1938 tarihinde büyük devletlerin Südetleri Almanya'ya verme kararı almasına yol açan Münih Anlaşması, yatıştırma politikasının doruk noktasıydı. Konferanstan dönen Chamberlain uçaktan indiğinde "Size bugün onurlu bir barış getirdim" diyecekti. Fakat 15 Mart 1939'da Almanya hiçbir Almanın yaşamadığı Çekoslovakya topraklarının geri kalanını işgale başlayınca, yatıştırma politikasının bittiğini ilan etmek zorunda kaldı. Takibeden haftalarda İngiltere Polonya'ya garanti verdi ve ciddi savaş hazırlıklarına başladı. Ancak, büyük bir savaşı önlemek için geç kalınmıştı.
Chamberlain'in bu yatıştırma politikası, bazı üst rütbeli Alman subaylarının komplo planlarıyla ters yönde işlemiştir. Bu Alman subayları, Almanya'nın Çekoslovakya'ya askeri bir müdahelede bulunmasının, İngiltere, Fransa ve S.S.C.B. ile Çekoslovakya arasındaki antlaşmalar gereği bir Avrupa savaşına yol açacağını biliyorlardı. Böyle bir savaşın Almanya'nın yıkımına neden olacağını öngörmek açıktır. Bu yıkımı önlemenin yolu ise Hitler'i durdurmaktır. Bu subaylar, bu gerekçelerle Hitler'e karşı bir askeri darbe planlamaktaydılar. Ancak böyle bir girişim, bir Avrupa savaşı tehlikesinin gerçek olmasına bağlıdır. Eğer söz konusu ülkeler, Almanya'nın Çekoslovakya'ya yönelik askeri bir harekatına göz yummayacaklarını belirtecek olurlarsa, bir Avrupa savaşı tehlikesi var olabilecektir.
Olayların gelişi ise bu yönde olmuştur. Chamberlain'in yatıştırma politikası, komplocuların gerekçelerini ortadan kaldırmış ve onları bu girişimden vazgeçmek durumunda bırakmıştır.